Yaklaşan Çin şokundan en iyi nasıl kaçınılır: yalnız mı yoksa birlikte mi?

Palmerston’ın ‘çıkarlar’ı bir tarafa bırakırsak, muhtemel ki Amerika’nın ‘arkadaşları’ hepsi aynı anda ona karşı dönmez Bu, iki kısımdan oluşan haberin ikinci kısmıdır. Birinci kısmı olan ‘ABD’nin Çin sorununa bir çözüm bulması gerekiyor’u okuyun. Dünyanın imalat süper gücü olan Çin, daha fazla üretim kapasitesine sahip olmaya devam ediyor. Diğer ülkeler, bazı analistlerin ikinci Çin şoku olarak adlandırdıkları şeyde imalat tabanlarından soyulma korkusu yaşıyor. Çin’e aşırı derecede bağımlılığı önlemek için ABD, benzer düşünen ülkelerle mi çalışmalı yoksa tek başına mı hareket etmeli? Geçen yazımda bu soruyu bu yazıda ele alacağımı söz verdim. Tartışmayı çerçevelendiren iki alıntı şunlar: Birincisi Princeton Üniversitesi profesörü ve uluslararası ilişkiler uzmanı Aaron Friedberg’in, Foreign Affairs dergisinde yazdığı şu alıntı: “Hiçbir ülke tek başına yaklaşan ikinci Çin şoku nu engelleyemez veya kontrol altına alamaz.” Yani, başka seçeneğimiz yok, diğer ülkelerle çalışmak zorundayız. İkincisi ise 19. yüzyıl İngiliz devlet adamı Lord Palmerston’un alıntısı: “Devletlerin kalıcı dostları yoktur, yalnızca kalıcı çıkarlar vardır.” Yani, bugün Çin’e karşı işbirliği yapan ülkeler yarın taraf değiştirebilirler. Çin, dünya imalatını domine ediyor ve yeni fabrikalara ağır yatırımlar yaparak liderliğini artırmaya çalışıyor. Tartışmayı başka bir açıdan ele alarak, bir ülkeye aşırı derecede bağımlılığın önüne geçmenin soyut iki olası yolunu düşünün. Birincisi, ürünleri yerel olarak üretmek - öz-yeterlilik. Diğeri ise birkaç ülkenin bunları üretmesi - belki sizin ülkenizin de aralarında bulunduğu, belki de bulunmadığı; her durumda, tedarikçilerin çeşitliliği sizin korunmanızı sağlar.