Sivil kayıplar, İsrail-Hizbullah’ı tam ölçekli savaşa sürüklüyor.

Silahlı çatışma zamanlarında uluslararası yasalar ve yükümlülükler her zaman ihlal edilir ancak her iki taraf da hiçbir şekilde geri adım atmıyor. Son günlerde İsrail ve Hizbullah arasındaki şiddet büyük ölçüde tırmanırken, siviller ağır bir bedel ödüyor. Güney Lübnan'da yüzlerce kişi İsrail hava saldırılarında öldü ve 1600'den fazla kişi yaralandı. Hizbullah ise İsrail'e yüzlerce roket ve mühimmat fırlattı. Savaştan her iki tarafında sırasıyla 160.000'den fazla insan yerinden edildiği belirtiliyor ki bu durum bir tam ölçekli savaşa dönüşme tehlikesine karşı koyamayacağımızı korkutan bir durumdur. Uluslararası Kriz Grubu'ndan bir üst düzey analist, son günlerde her iki tarafta da sivil kayıplara sebep olma konusunda "çok endişe verici bir değişim" olduğunu belirtti. Bu karmaşık ortamda, yasal olarak her iki tarafın sivil kayıpları önlemek için ne tür yükümlülükleri var? Temelde ne yapmak durumundalar? Silahlı çatışma hukuku bu konuda oldukça açıktır - sadece askeri hedefleri ve askeri personelleri hedef almalılar. Sivillere yönelik saldırı yapmamalılar. Ve hatta yasal olan askeri hedeflere saldırırken bile, tüm silahlı çatışma tarafı, sivil zarara minimalize etme çabası göstermek zorundadır. Eğer bir saldırının planlanması veya gerçekleştirilmesi sırasında orantısız sivil zarar olacağı net bir şekilde ortaya çıkarsa, o saldırı iptal edilmeli veya uygun uyarılar verilmelidir. Uyarılar ise karmaşıktır. Hukukta sivillere uyarı verme zorunluluğu bulunmamaktadır. Bunun yerine, şartlar izin veriyorsa sivillere uyarı verme gerekliliği bulunmaktadır. Örneğin, belirli bir konumu hemen hedef almak zorunda kalıyorsanız çünkü bir isyancı lideri veya yasal yüksek değerli bir hedefi hedeflemenin tek fırsatıysa, önceden uyarı verme zorunluluğu yoktur. Bir diğer karmaşa ise İsrail Savunma Kuvvetleri'nin email duyuruları ve broşür dağıtımları ile uyarılar yapma konusunda tarihsel olarak oldukça iyi olmalarına rağmen, Gazze ve güney Lübnan gibi yerlerde hala fiziksel kısıtlamalar bulunmaktadır. Bu alanlar yoğun nüfusa sahiptir ve coğrafi olarak sınırlıdır. Bu nedenle uyarı verildiğinde insanların nereye kaçacağı tartışılabilir bir konudur. Uyarı yapıldığında insanların gidebileceği bir yer olmadığında uyarının ne kadar etkili olabileceği konuşulmaktadır.