Seçim kampanya sahnesinde dolaşan yalanlar, yarı-gerçekler ve düz desinformatif bilgiler, oylamadan sonra ABD’yi yönetilmez hale getirebilir.
Amerika, bir gerçeklik krizi kavramının pençesinde ve siyasi ve seçim sistemleri baskı altında. Gerçeği ve kurguyu birbirinden ayırma bağlantısını kaybetmek, bu ABD seçim kampanyasının ortasında büyük sonuçlar doğurabilir. Akademisyenler buna bir epistemolojik kriz olarak atıfta bulunurlar, farklı insanların farklı “gerçeklerine” inanmaları ve temel gerçekler konusunda ortak bir anlayışa ulaşmanın zorlaştığı bir durum. Bu, onlara göre kutuplaşmaya ve potansiyel olarak, hatta belki, dogru olana karar verme yeteneğine dayalı olmayan bir yönetilemeyen bir ülkeye yol açabilir.
Gazeteci ve “The Constitution of Knowledge: A Defense of Truth” kitabının yazarı Jonathan Rauch, tarih boyunca neyin doğru olduğu konusundaki anlaşmazlığın bazen anlatılamayan ölümlere ve acılara yol açtığını söylüyor. Şu anda ABD’de, insanların neyin gerçek olduğuna inandığı konusunda büyük farklılıklar olduğu açıktır. Örneğin, anketler gösteriyor ki, yaklaşık %69 oranında Cumhuriyetçiler ve Cumhuriyetçi eğilimli seçmenler, 2020 seçim sonucunun meşru olmadığını ve Joe Biden’ın kazanmadığını düşünüyorlar.
Bu bölünme, kampanyaların içinde ve etrafında neler olduğuyla ve yeni ve gelişen tekniklerin kullanımıyla artırılıyor. Örneğin Trump kampanyası, hala 2020 seçiminin çalındığı iddialarını sürdürüyor.
Yanlış bilgi yaymanın (yani yanlış içeriğin amaç belirsiz olmaksızın yayılması) politik yaşamın bir parçası olmuş olsa da, bu durum şimdi sosyal medya tarafından hızla büyütülüyor. Organizasyonların veya bireylerin bilerek yalan söylemeleri, bu durumu daha da artırıyor. Ancak bunu yapmanın yolları daha karmaşık hale gelmiştir, son Moldova seçiminde olduğu gibi devasa bir Rus desinformasyon kampanyası keşfedildi.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.